Son zamanlarda dünya, acımasız çatışmaların, gözyaşlarının ve masum insanların yitip gitmesinin en derin izlerini taşıyor. Bir tarafta Filistin’de yıllardır süregelen bir direniş, diğer tarafta ise Suriye’deki iç savaşın daha da büyüyen bir yıkımına tanıklık ediyoruz. Her iki bölgedeki savaş, yalnızca bölge halklarını değil, tüm dünyayı etkileyecek potansiyel tehlikeler barındırıyor. Bu süreçte, özellikle Türkiye’nin jeopolitik olarak içinde bulunduğu durum, bize sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel bir kaygıyı da hatırlatıyor.
Son dönemde, Filistin’deki çatışmaların şiddeti artarken, bu sorunun çözümüne dair uluslararası toplumdan gelen çabalar neredeyse sıfıra inmiş görünüyor. Dünya, ne yazık ki sadece Filistin’in acısını izlemekle kalıyor. Filistin halkı, özgürlük ve eşitlik talepleriyle direnmeye devam ederken, her geçen gün daha fazla can kaybı ve daha derin bir insani krizle karşı karşıya kalıyoruz. Bu yalnızca Filistinlilerin meselesi değil; dünya genelindeki tüm barışseverlerin meselesi olmalı. Çünkü Filistin’in özgürlüğü, tüm insanlığın özgürlüğü için bir örnek teşkil edebilir.
Diğer taraftan Suriye olayına bakmak gerekir. Suriye’deki savaş ise, artık sadece bölgesel bir çatışma olmaktan çıkmış durumda. 2011 yılında başlayan iç savaş, yüzbinlerce insanın ölümüne, milyonlarca insanın ise evsiz kalmasına neden oldu. Ülke, tüm altyapısı yok edilmiş, toplumsal dokusu paramparça olmuş bir halde. Suriye’nin geleceği, yalnızca Suriyeliler için değil, çevre ülkeler için de kritik bir öneme sahip.
Türkiye, Suriye ile sınır komşusu olarak bu savaştan doğrudan etkileniyor. Milyonlarca Suriyeli mülteci, Türkiye’de yaşamaya devam ederken, sınır bölgelerinde de her geçen gün yeni bir güvenlik riski ortaya çıkıyor. Suriye’deki gelişmeler, Türkiye’nin güvenliğini doğrudan tehdit ederken, bölgedeki dengeleri de giderek daha karmaşık bir hale getiriyor. Ve şimdi, Suriye’nin kuzeyinden yükselen yeni tehditler, Türkiye’yi bir kez daha zorlu bir sınavla karşı karşıya bırakıyor. Özellikle son dönemdeki gelişmeler, Türkiye’nin sınır güvenliği ve ulusal güvenliği açısından büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu tehditler, savaşın son bulmasıyla birlikte dahi çözülemeyecek yapısal sorunları beraberinde getiriyor.
Genel olarak bu iki olayı değerlendirdiğimizde: Türkiye, Filistin davasını uluslararası platformlarda her fırsatta dile getiren bir ülke olarak, Filistin halkının yanında durmaya devam etmeli ve adaletin sağlanması için daha etkin bir diplomasi izlemelidir. Aynı şekilde, Suriye’deki iç savaşın sonlandırılması için de daha güçlü bir müzakere çabası sarf edilmesi gerekiyor. Ancak, bu süreçlerde Türkiye’nin ulusal güvenliğini de göz ardı etmemesi gerektiğini unutmamak lazım. Suriye sınırındaki istikrarsızlık, ülkemizin geleceğini tehdit etmeye devam ediyor. Bu sebeple, Türkiye’nin dış politikasını şekillendirirken, hem ulusal çıkarlarını hem de bölgesel barış hedeflerini dengeli bir şekilde tutması gerekiyor.
YEREL HABERLER
21 Ocak 2025KÖŞE YAZILARI
21 Ocak 2025YEREL HABERLER
21 Ocak 2025GÜNCEL
21 Ocak 2025