Türkiye’nin son yıllarda en çok üzerinde durduğu meselelerden biri hiç kuşkusuz başta Kürt meselesi olmak üzere barış, kardeşlik ve toplumsal huzur sürecidir. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin ısrarla vurguladığı “birlik içinde güçlü devlet” anlayışı, sahadaki uygulamalarla ete kemiğe bürünmek zorundadır. İşte bu noktada "valilerin rolü" sadece idari görevle sınırlı kalmaz; toplumsal hafızayı dinleyen, kanaat önderleriyle diyalog kuran, STK’ları işin öznesi yapan bir vizyonun taşıyıcı kolonları olurlar.

Ne yazık ki Doğu ve Güneydoğu’nun birçok ilinde valilik makamları, çoğu zaman yalnızca bürokratik bir işleyişin sembolü gibi işleyip sıkışmışlık içinde kalmış gibi. Valilik makamının kapıları belli sayıda, sınırlı etkiye sahip birkaç STK’ya aralanırken, asıl sözü olan "alimler, aşiret temsilcileri, kanaat önderleri, köklü sivil yapılar..." dışarıda bırakılmış gibi bir tablo söz konusu. Bu tablo hem toplumun devlete olan güvenini zedeler, hem de barış dilinin kökleşmesini engeller.

Bugünlerde gündemde olan valiler kararnamesi tam da bu açıdan kritik bir fırsat sunmaktadır. Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın önünde çok önemli bir sorumluluk durmaktadır: Bölgeyi bilen, halkla iç içe olmayı ilke edinen, yalnızca resmi dairede değil çarşıda, pazarda, taziyede, düğünde varlık gösteren valiler görevlendirilmelidir. Bu konu sosyal ve kültürel boyutları ile şuan için önemli bir mesele olduğu bilinmelidir. Çünkü yerel ile merkezin arasında bağı sıklaştırıp güçlendirecek ve köprü görevi görecek olan da valiliklerdir.

Bu manada Serhat bölgesinin kadim ili Ağrı, tarih boyunca çok kimlikli, çok renkli yapısıyla her daim Anadolu’nun stratejik kapılarından biri olmuştur. Burada bir vali değişikliği sadece idari bir karar değildir; aynı zamanda halkın devlete bakışında bir yenilenme, bir güven tazelenmesi anlamına gelir. Çünkü Ağrı’da görev alacak bir valinin, masasında dosyalardan çok insan hikâyeleri olmalıdır.

Ağrı’nın temel meselesi yalnızca yatırımlar veya fiziki projeler değildir; gönül köprüleri kurmak, devletin sıcak yüzünü hissettirmek, barış dilini sahada yeşertmek en az yol, baraj, hastane kadar önemlidir. Erzincan’da ya da Diyarbakır’da olduğu gibi halkın arasına karışan, köylünün çayını içen, gencin derdini dinleyen, âlimlere ve kanaat önderlerine değer veren, yaşlıya hürmet eden bir valinin varlığı, belki de binlerce resmî rapordan daha etkili olacaktır.

Bugün barış süreciyle ilgili en büyük eksikliklerden biri, doğru aktörlerle doğru zeminde buluşulamamasıdır. Bir vali, şehirde görev yaptığı sürede sadece resmî protokolle yetinirse, toplumun gerçek damarlarını kavrayamaz. Oysa Ağrı’da medrese geleneğinden gelen alimler, aşiretlerin sözü dinlenen temsilcileri, yıllardır hizmet üreten yerel STK’lar vardır. Bu aktörler sürecin dışında tutulduğunda, masa yarım kalır ve hedeften sapılır.

Valilik makamının gerçek gücü; işte bu sesi dinleyebilmesinde, toplumsal ortak aklı harekete geçirebilmesinde ortaya çıkar. Barış ve kardeşlik süreci sadece Ankara’da alınan kararlarla değil, yerelde atanacak valilerin vizyonuyla da güçlenir. Ağrı’da atanacak yeni vali, halkla bütünleşmeyi, kanaat önderlerini dinlemeyi ve STK’larla kalıcı işbirliği kurmayı öncelik edinirse; bu sadece Ağrı’ya değil, bütün bölgeye moral verecektir.

Unutmayalım ki: Barışı koruyacak olan sadece kanunlar değil, kanunların yanında gönülleri kazanabilen yöneticilerdir. Ağrı’da görev yapacak yeni vali bu misyonu kuşanabilirse, hem devlete olan güven yeniden yükselecek hem de kardeşlik dili kök salacaktır. Kendisi de hem gönül dünyasına hem de yazılı tarihe mümtaz bir şekilde geçecektir.